Yazan: Rojhat Zozan
Turkiye’deki Kurt siyasetinin tarihi onemli deneyimlerle doludur. Bu deneyimlerin icerdigi dersler ise hem Kurtler hem de Turkler icin onemlidir. Turk siyasal yasami yakindan analiz edildiginde, Turk toplumunun ihtiyac duydugu demokratiklesme hareketi ile Kurt siyasal kurumlasmasinin tarihi perspektifi net bir sekilde gorulmektedir.
Turkiye ve Ortadogu’nun temel sorunlarindan biri olarak kabul edilmesi gereken Kurt sorununun temelinde; Kurtlerin kendi baslarina “siyasallasmalarini gerceklestirmemeleri” ile ozgurluk ve demokratiklesme “talep ve beklentilerini” gundelik hayata “iyi tercume edememeleri” yatmaktadir.
Turkiye’deki Kurt siyasetinin, 20. yuzyilin basindan itibaren kendisini ulus – devletin modernligi icindeki “isyana kalkisma ile ulus” olarak disa vurmaya calistiysa da bu “caba” hem Kurtlerin tarihsel ozelligi hem de “birlikte yasadiklari” halklarin egemen sistemleri tarafindan cok da gecerli olamamistir. Cumhuriyet tarihi boyunca “isyan kulturu” etrafinda kurumlasan Kurt siyaseti saman alevinin parlakligi ile “gecici ve ucucu” ozellikte kalmistir.
1970’lerin ortalarinda PKK tarafindan baslatilan ve gunumuze kadar kesintisiz surdurulen en buyuk ve kapsamli “isyanin” sonuclari, ne Kurtlerin siyasal beklentilerine ne de Turklerin siyasal duzenine olumlu bir katki (daha dogru bir ifadeyle istenilen sonuclari vermemistir) sunmamistir. Sunmasi beklemek ise basta Kurtler olmak uzere herkes icin hayalden baska bir sey degildir.
PKK’den once de Kurt siyasal hayatinin belirli kurumsallasmasi mevcut olmustur. Ancak bu kurumsallasma; bir taraftan lokal kalan ve yenilgilerle sonuclanan Kurt isyanlari, diger taraftan Kurt modernizminin egemen ogelerinin zayif halkalari seklinde gerceklestirmistir. Soyle ki “49’lar davasi” olarak bilinen Kurt hareketi, DDKO, dunyadaki ve Turkiye’deki sol hareketlerden etkilenen sosyalist, ulusal kurtuluscu yapilar da Kurt siyasetinin kurumlasmasinda onemli etken olmuslar ancak yetersiz kalmislardir.
1990’larda belli bir ivme kazanan silahli mucadele, Kurtlerin (kendilerini kamufle etmek maksadiyla da) legal anlamda orgutlenmelerine yol acmistir. HEP ile baslayan siyasal orgutlenmeler beraberinde bircok STO/DKO’lerinin kurulmasina neden olmus ve bu olusumlar 1990’larda adeta “altin donemini” yasamistir.
Kurtler, cumhuriyet tarihi boyunca parlamentoda kendilerini devlet partisi geleneginden gelen partiler icinde kendilerini ifade etmislerdir. Ancak bu ifade yontemi, Kurt kimliginin dogrudan siyasal temsiline dayanmamistir. Daha cok Turk egemen sisteminin, bolgesel olarak Kurtleri kendisine benzestirerek kabul ettigi ve Kurt dinamigini etkisizlestirdigi bir politika seklinde gerceklestirmistir. Kurt feodal beyleri ile esraf sinifi kendisini merkez sag partiler icinde ifade ederken, biraz daha “demokratik ogelere sahip kentli Kurt sinifi” ise sosyal demokrat partiler icinde kendisini ifade etmistir. Daha radikal sol ve devrimci Kurtler de kendilerini TIP ve turevleri sol yapilar icinde temsil imkani bulmuslardir.
DTP’liler, dunyadaki ve bolgedeki gelismelerin de etkisi ile politika tazeleme, stratejilerini genisletme ve daha kapsayici olmak icin olaganustu bir gayret icine girdiklerini her firsatta soyluyorlar. Ancak bu soylemin temeline inildiginde, “demokratik muhalefet” ya da “Kurt siyaseti” olarak tanimlansa da, HEP’ten DTP’ye kadar ki surecte Turk siyasal hayatina katilan, Kurt siyaset tarihinde onemli yer edilen bu yapilarin en onemli ozelligi, PKK’nin onculuk ettigi terore dayali mucadelenin siyasal, sosyal, kulturel havasi ile ic ice gecmesi hatta adeta ozdeslesmesidir.
Kurtlerin daha ziyade siyasal olarak bu yapilarda (HEP’ten DTP’ye uzanan partiler) yer almasi, Kurt meselesinin “yakiciligi” ve cozumun anilan partiler tarafindan kendilerine dayatilmasi ve dikte ettirilmesiyle ilgilidir. Bu partilerin sosyal tabanini; aldiklari oylar ve buna bagli temsil oranlari (oylarin yuzde dagilimi) ile kazandiklari cografi mekanlar (yerel yonetimler) belirlenmektedirler.
Bu ozellikleri goz onunde bulundurdugumuzda, etnik olarak Kurt kimliginin; yoksul halk ile sivil alanda devrimci demokrat kimligini yeni yeni kazanmaya baslamis insanlardan tesekkul ettigini gozlemleyebiliriz. Turkiye’nin dogu ve guney dogu bolgesi olarak tanimlanan yerlerinde yasayan yoksul Kurtlerin, cok buyuk oraninin kendisini direkt temsil hakki verdigi bu partilere destek verdigi, ancak buna karsi batida ise “aydin – demokrat” Kurt kesimlerinin, soz konusu partilere “sinirli” destek verdigini gormekteyiz. “Kurt burjuvazisi” ise HEP’ten DTP’ye kadar olan bu yapilara katilimini “donemsel” kilmistir. Bu partilerin tabani olan yoksul Kurtlerin – kirsal alandaki koyluler ile zorunlu goc ile buyuk kentlerin kiyisina yerlesmis olan “teror magduru” Kurtler – destegi ise istikrarli bir katilimdir.
Turkiye’nin bolgesel gelismelere katilimi ve bu gelismeler icinde kendine bictigi rol de ic politikasina – ozellikle de Kurt siyasi hareketlerine – dogrudan yansimistir. Bu yansitma hic de olumlu bir sonuc dogurmamistir. HEP’ten DTP’ye gelinen sureci ele aldigimizda ise karsimiza soyle bir tablo cikmistir; HEP’in kurulus sureci Turkiye’nin demokratiklesmesinde Kurt sorununun cozumunun oynayacagi rolun ortaya cikmasina yardimci olmus ancak bir o kadar beraberinde yeni sorunlari da getirmistir. Ote yandan bu partiler, klasik Turk siyasetindeki aliskanliklari bozmak suretiyle “duzen partilerini” tehdit etmislerdir.
DEP donemi, Kurtlerin ve muhalif guclerin her turlu baski politikalarina karsi direngen ve kimliklerini koruyan duruslari, hem Turk siyaseti, hem de Kurtler acisindan cok onemli kazanimlar ve siyasal simgelerin olusmasini saglamistir. Ancak siyasi tecrubesizlik ve yetersizlik DEP’i kacinilmaz sona dogru hizli bir bicimde goturmustur.
HADEP ise, siyasal gelenek ve degerlerin israrli surdurucusu olmasi acisindan olumlu ancak istedigi genislemeyi saglayamadigi ve devletin “marjinallik” soyleminin kendisini parti uzerinde etkili kilmasi ile de “sinirli” kalmistir.
Kurt partileri, bolgesel degisimleri ve siyasetin yarattigi degisken iklimine karsi kendilerini tam olarak hazirlayamamislardir. Ancak girdigi secimler neticesinde, yerel yonetimlerin kazanilmasi suretiyle sinirli deneyimler elde etmisler ancak siyasete “katma deger” yaratamamislardir. Her seye ragmen HADEP, - Turk siyasal hayatinda ve Kurtler acisindan cok hirpalansa da – “sinirli ve yetersiz” bir misyonu devam ettirmistir. Ancak DEHAP, degisim tartismalari, ittifak arayislari ve secim deneyimlerini buyuk badireler atlatmak suretiyle – kismen de olsa - asmistir. Bu acidan bakildiginda DEHAP, bugunku DTP’ye kadar gelinen surecin kesintiye ugramamasi ve Kurt siyasal hareketinin devami acisindan onemli bir halka olmus, ancak hedeflenen basariyi elde edemeyerek parti ici cekismelere ve ayak oyunlarina kurban gitmistir.
Genel olarak bakildiginda, cok sayida secim deneyimi, yanlis ittifak arayislari, kisir kadro politikalari, sinirli yerel yonetim tecrubeleri, degisim ve hiziplesme tartismalari ile partiden kopmalar, Kurt partileri uzerinde cok olumsuz ve yipratici etkiler birakmislardir. Bu nedenle DTP’nin, 22 Temmuz secimlerinde tikanma yasamasi kacinilmazdir. Bu sebebin DTP’nin secimlere bagimsiz adaylar ile girmesinde etkisinin buyuk oldugu herkesce bilinen bir gercektir.
Gelinen bu asamada Kurt partilerinin tabanindaki halk, artik eski halk degildir. Bu partilerin eskiden beri inandiklari “tas da koysak secilir” donemi bitmis, artik “sorunun” cozumu; toplumun ekonomik, kulturel, siyasal ve sosyal sorunlarina akilci, kalici ve “herkesi kucaklayan” cozumler uretilmesi gereken bir surece bagli kalmistir. Bu nedenle DTP’nin sadece Kurt sorunu degil, Turkiye’nin sorunlarina cozum ureten politikalar uretmesi gerekliligi hem kendi mevcudiyeti, hem Turkiye, hem de degisen konjonktur icerisinde Ortadogu acisindan hayati deger tasimaktadir. Bunu gerceklestirmemesi halinde ise DTP’nin de diger marjinal partiler gibi “partiler mezarliginda” yerini almasi kacinilmazdir.