Waltzing Matilda - Matilda ile Vals
Johnny Turk ( Mehmetçik) hazırdı ve kendini iyi savunuyordu…
Birkaç sene önce aramızdan ayrılan ( yaklaşık 88 yaşında ) saygıdeğer büyüğüm Sayın Şükrü Server Aya beyefendi bana 2012 yılında “çok acele” başlıklı bir e-mail göndermişti. Çıktısını alıp, saklamışım. Ankara’mıza geldiğimde dosyalarımın arasında tesadüfen bulunca tozlu bir bilgi olsa da çok önemli bir e-mail olduğunu düşündüm ve sizinle de paylaşmak istedim.
Bu arada Şükrü bey hakkında çok kısa bilgi vermekte yarar var. Şükrü bey uzun yıllar Amerika’da yaşamış bir işadamı. Kendisi Ermeni iddialarına karşı çok emek vermiş, hiç bıkmadan geç yaşına rağmen hemen her haberden bilgi sağlayıp, yabancı internet sitelerdeki haksız iddialara cevaplar yazmış, yazılmasını organize etmiş gönüllü tek kişilik ordu gibi Türkiye lehine çalışmıştır. İngilizce kitaplar yayınlamıştır. Hatta Türkiye sever ve iftiraların farkında olan bazı Türk Ermenileri ile birlikte Türklere karşı yapılan iddiaları çürüten bir site kurup bir dolu değerli bilgilerin yayınlanmasına vesile olmuştur. Kendisi bana da rol model olmuş çok değerli bir araştırmacı azimli çok çalışkan bir insandı. Malumunuz Türkiye kültüründe gönüllülük usulü ile çalışan, gönüllü mücadele eden, emek maddi çıkar sağlamadan özellikle uluslar arası arenada boy gösteren insanımız aynı zamanda ayrı bir grup (FEYM) kurarak uluslararası iletişim ağını da kurmuştur. Bu şekilde çalışan aydınlarımız çok azdır. Kıymetli çok değerli Şükrü abimizin ruhu şad olsun.
Yeri doldurulamaz. Onun çalışmalarının devamını sağlayan ve O’nun sayesinde tanıştığım ve arkasından hala devam eden tüm diğer arkadaşlarına saygı ve şükranlarımla.
Şükrü bey, e-mailinde hazırlayacağı bir video için benden Avustralya’daki kaynaklardan Çanakkale savaşına dair bir katkı sunmamı rica etti. Ben de aşağıdaki yazıyı çeşitli güncel fotolar eşliğinde birkaç Avustralyalı ve Türk’ün Çanakkale’deki Şafak töreni anma törenlerinde çekilmiş fotolarıyla bir video hazırlayıp göndermiştim.
Gönderdiğim yazı şu şekildeydi ;
Dokuz yaşındaki Carly Çanakkale şehitliklerine gittiğinde gözyaşlarını tutamaz ve şu duyguları kafasından geçer ;
Kurşunların etrafında uçuştuğu hisseder, bağrışmalar,...ve sorar,
" neden, neden ?
Oğullar, neden dinlemediniz ?
Babalar ;
Neden savaşının özenilecek bir şey olmadığını söylemediniz ?
Analar ;
Neden onların gitmemesi için ikna etmediniz ?
Neden, Neden,.. onları durdurmadınız ? "
Benim gönderdiğim bu kısa videodan sonra aşağıda anlatılanlara yer verildi.
Aşağıda yazılanlar yaklaşık on sene önce bana Şükrü bey aracılığı ile ulaşan bir yazı. Emeğe ve başkası tarafından yazılan yazıları sahiplenmemeye karşı hassasiyetimden dolayı için aynen naklediyorum.
Aşağıdaki yazının sahibi : Güray Tezer’ e aittir.
“Bir zamanlar ( hala) Avustralya’nın en önemli geleneklerinden biri koyun yetiştirmektir. Koyun yününden yapılan üretim de çok önemlidir. Hâlâ koyun kırpma yarışmaları geleneklerinin bir parçası olarak sürüyor. Koyun çobanları ve kırpıcıları özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda’da geçmişte sömürünün önemli aktörleriydi. Genelde bu kırpıcılar sırtlarında battaniye ve öteberi taşıdıkların yükleriyle işten işe dolaşır ve bu sırt yüküne "Matilda" denirdi.
Bu bekâr ve göçebe yoksul erkeklerin Matilda’larından başka sarılıp yatacakları bir şeyleri de yoktu. "Waltzing Matilda" alıp gitmek, gezdirmek anlamına geliyordu. 1891 ve 1894 yıllarında ağır şartlara karşı ayaklanan ve grev yapan yün kırpıcılar Queensland eyaletinde neredeyse iç savaş çıkardılar. Yer yer koyunları vurup öldürdüler. Polis ve mülk sahipleri peşlerine düştüler ve çatıştılar. Yakaladıklarını öldürdüler. Bunlardan biri, "Frenchy" Samuel, yakalanacağını anlayınca Combo Gölcük’ünde kendini vurdu ve boğuldu.
Bu olaydan ilham alan fair Banjo Paterson 1895’de "Waltzing Matilda" başlıklı bir şiir yazdı. Christina Macpherson adında aslında müzisyen bile olmayan halktan bir kadın da buna halk ezgilerine benzeyen bir beste uydurdu. İlk kez 6 Nisan 1 895 Winton kentinde North Gregory Otel’de Queensland Başkanına verilen bir yemekte çalınınca inanılmaz bir rağbet gördü, ezgi halkın ağzına yapıştı. (Ayni İzmir’imizin milli marşı gibi :" izmir’in kavakları / Dökülür yaprakları / Bize de derler Çakıcı / Yar fidan boylum / Yıkarız konakları"...)
Şarkı o kadar çok yayıldı ve sevildi ki, Avustralya’nın en bilinen ve yaygın ezgisi oldu. Adeta Avustralya ve halkı ile özdeşleşti, bunların cağı her durumda, tanıtımda hem sözler hem de müzik simge haline geldi. Hatta 1977’de Avustralya milli marşı için aday parçalar içinde bugün milli marş olan ve % 43 alan "Advance Australia Fair" arkasından % 28 ile ikinci oldu. Avustralya’nın hemen tüm Uluslararası etkinliklerinde ve özellikle sporda ya açılış ya da kapanış parçası olarak on yıllardır çalınıyor. Oyunlarda maskot olan kangurunun adı Matilda. Gene Avustralya kadın milli futbol takımına "Matilda’lar" deniyor. Ayni bizim "Ay akşamdan ışıktır / Yaylalar, yaylalar..." gibi Avustralya askerlerinin söylediği marş olduğu gibi, ordunun kullandığı bir model tank’a da Matilda dendi...
1971 yılında, Vietnam dönemi 68 kuşağının savaş karşıtı felsefesinin egemen olduğu zaman diliminde ve onun rüzgârında, şimdi 68 yaşında olan göçmen Avustralyalı şarkıcı Eric Bogle "And The Band Played Waltzing Matilda" (Ve bando Waltzing Matilda’yi çalıyordu) başlıklı sözleri de kendisine ait olmak üzere bu eski halk ezgisine bağlantılı bir beste yaptı. Şarkı savaşı yüceltenlere karşı duruyor ve insancıl yönüne vurgu yapıyordu. Avustralyalıların anılarında taze olan ANZAC koyu çıkartmasına gönderme yapıyor ve öykünün kahramanı olarak halk ezgisi "Waltzing Matilda"nın konusu gibi gezginci bir gencin nasıl asker edilip savaş cehennemine sürüldüğünü ve bacağını kaybettikten sonra dönüşünde kahraman olarak karşılanmakla beraber, zamanla unutulup gittiğini ve masum ya ann nasıl kullanılıp bir kenara atıldığını anlatıyordu.
Şarkının bir yerinde şöyle diyor :
"For to hump tent and pegs, a man needs both legs
No more Waltzing Matilda for me" (Türkçesi:Bir çadır kurmak için insanın
iki bacağı olmalı, ben artık "Matilda" mi gezdiremem)
Şarkı aslında çok uzun ancak cehennemi anlattığı kısım ise şöyle :
Johnny Turk, he was ready,
He primed himself well
He mined us with bullets, and he showered us with shell
And in five minutes fiat. we were all blown to hell
He nearly blew us back home to Australia
And the band played Waltzing Matilda
When we stopped to bury our slain
Well we buried ours and the Turks buried theirs
Then it started all over again
Türkçesi :
Johnny Türk (Mehmetçik) hazırdı, kendini iyi savunuyordu.
Bize mermiler yağdırdı, bombalarla yıkadı ve
beş dakikacık içinde hepimizi cehenneme yolladı.
Nerdeyse Avustralya’ya kadar uçurdu bizi.
Ve bando "Waltzing Matilda"yı çalıyordu,
biz ölülerimizi gömmek için durduğumuzda.
Bİz bizimkileri gömüyorduk, onlar da kendi ölülerini.
Sonra herşey yeniden başlıyordu
….
Bu parça da kaynak aldığı "Waltzing Matilda" gibi neredeyse bir milli marş oldu. ANZAC günü olarak kabul edilen (çıkartma günü) 25 Nisan’da mutlaka çalınır oldu.
Mayıs 2001 de tüm zamanların en önemli ilk 30 şarkısı içinde seçildi. Avustralya 1987’de Eric Bogle’a bu parça nedeniyle üstün hizmet nişanı verdi.
Peki böyle bir kahramanlık tarihinden nasıl olup da bir savaş karşıtı öyküye geçilmişti ? Bunun yanıtını da "Millet hayatı tehlikeye düşmeyince, harp bir cinayettir." diyebilen yüce insana borçluyuz. işte, Atatürk’ün 1934 yılında yazıp, o zamanki içişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya verdiği ve Gelibolu ziyaretinde okuyarak tüm dünyaya duyurmasını istediği sözler( 1934) : "Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar...Burada bir dost ülkenin toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerde yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
Nitekim Avustralyalılar da ayni duygularla başkent Canberra’daki ANZAC Parade denilen tören alanında bir düşman ordunun komutanına verilen değerin tek örneği olan anına Atatürk’ün bu sözlerini ölümsüzleştirmişlerdir. Çanakkale’de savaşan son ANZAC gazisi Alex Campbe11 2002’de öldü. İstiklal Savaşı’nın hayatta kalan son gazisi Eskişehirli Yakup Satar’ı da 2 Nisan 2008’de 110 yaşında kaybettik.
Artık bu savaş gerçek acılarını bilenler yönünden silindi. Yalnızca anılarda ve kitaplarda kaldı. Ancak bugün O yüce insanın kimliğini değersizleştirerek ancak böylece Türk evlâtlarını sözde "büyük devlet" olmak adına emperyalistlerin amaçlarına kurban edebilecek ve kanını dökecek yollara girilirken hiç olmazsa Atatürk’ü anabilmek bir kez daha anlatabilmek onurunu yaşamak ve yaşatmak istedim.”
Şarkının tamamı ;
Matilda ile DANS
Ve bando Matilda’yla Vals Yap çalıyordu
Genç bir adamken bir sırt çantam vardi
Ve serseri hayatı yaşardım
Murray’in yeşil teknesinden tozlu taşraya
... Eh, nereye gitsem Matilda’mla vals yapardım
Sonra 1915’te, ülkem dedi ki bana. "Evlat.
Boş işleri bırak, iş var yapılacak,"
Böylece verdiler bana bir teneke şapka, elime de bir silah
Ve savaşa marş marş dediler
Ve bando çalıyordu Matilda’yla Vals Yap şarkısını
Gemi limandan ayrılırken
Şarkı ve alkışlar arasînda, sallanan baymklar ve gözyaşlarıyla
Gelibolu’ya yola çıktık
Çok iyi hatırlıyorum o korkunç günü,
Kanımız nasıl suladı kumu ve suyu
Ve Suvla Körfezi dedikleri o cehennemde
Mezbahadaki kuzular gibi katledildik
(Johnny Turk) Memetçik bekliyordu, iyi de hazırlanmıştı
Bizi kurşuna boğup bombalar yağdırdı
Beş dakika geçmeden topumuzu cehenneme postaladı
Nerdeyse dosdoğru Avusturalya’ya yolladı
Ama bando Matilda’yla Vals Yap çalıyordu
Ölenlerimizi gömmek için durduğumuz ada
Bİz kendimizinkileri gömdük, Türkler kendininkileri
Sonra başladık en baştan yeniden
Ve geri kalanlar, eh hayatta kalmaya çabaladık
O delice kan, ölüm ve ateş dünyasında
Ve bezdirici on hafta boyunca hayatta kaldım
Ama çevremde yığınla cesetler üst üste, alt alta
Büyük Türk bombası beni alaşağı etti
Ve hastane yatağında uyanıp da
Bana ne yaptığını görünce, eh, keşke ölseydim dedim
Ölmekten beter şeyler olabileceğini bilemedim
Yani artık Matilda’yla Vals yapamayacağım
Uzak, özgür yeşil çalıların orada
Çadır kurup kazıklan çakmak için, erkeğe iki bacak lazım
Artık Matilda’yla vals yapmak yok benim için
Sonra topladılar sakat, yaralı, çarpılmışları,
Gemiyle getirdiler tekrar Avusturalya’ya
Bacaksız. kolsuz. kör,deli.
Sulva’da yaralanmış o gururlu kahramanları
Ve gemimiz limana yanaşırken
Bacaklarımın eskiden durduğu yere baktım
Ve şükrettim lsa’ya kimse beni beklemiyor diye,
Acı çekmek, yas tutmak ve merhamet etmeye
Ama bando çalıyordu Matilda’yla Vals Yap diye
Bizi geçitten taşıdıkları sırada
Ama kimse alkışlamadı, durup öylece baktılar
Sonra başlarını çevirdiler
İşte şimdi her Nisan böyle verandada oturuyorum
Ve önümden geçen geçit törenlerine bakıyorum
Ve eski yoldaşlarını görüyorum, nasıl gururla geçiyorlar
Geçmiş zaferlerini eski düşlerini canlandırarak
Ve yaşlılar ağır ağır geçiyor, yaşlı kemikleri katı ve ağını
Unutulmuş bir savaştan kalan yorgun yaşlı kahramanlar
Ve gençler soruyor "Bu tören yürüyüşü neyin nesi diye ?"
Ve ben de soruyorum aynı soruyu kendi kendime.
Ama bando Matilda’yla Vals Yap diye çalıyor
Ve yaşlılar hâlâ çağrıya yanıt veriyor
Ama yıllar geçtikçe, daha bir sürüsü bir sürüsü kayboluyor
Gün gelecek kimse kalmayacak orada yürümeye
Matilda’yla Vals Yap, Matilda’yla Vals Yap
Kim gelip benimle Matilda’yla vals yapacak
Ve onların hayaletleri duyuluyor nehirden geçerken
Kim gelip de benimle Matilda’yla Vals Yapacak ?
Güfte : Eric Bogle, Çeviren : Sabri Gürses
JULIA ARSLAN