28 Mart 2024

18 visiteurs en ce moment

100e anniverssaire de la république de Turquie

Türkçe

ESKİ BİR PKK MİLİTANININ KORKUNÇ İTİRAFLARI

Publié le | yazan Helin Demir | Nombre de visite 804

Son günlerde Nasname’de yayınlanan PKK ile ilintili yazıların büyük bir bölümü örgütteki iç infazları anlatıyor. Nasname’de kimi infazların öykülendiği yazıların yanı sıra, bunların listesi de defalarca yayınlanıyor. Bizzat PKK’dan ayrılanların belirttiğine göre, örgüt tarafından cezalandırılıp katledilenlerin sayısı “binler” hanesine tekabül ediyor. Öcalan’a göre ise bu sayı on beş bin.

Örgüt içi infazların tek tek kişilerin işlediği veya şurada burada vuku bulmuş ender olaylar sorunu olmadığı, bir sistem ürünü olduğu, bu kadro-kıran sistemin aleni alanda tüm PKK’lılarca da onaylandığı vurgulanıyor. Bu sistemi anlatan çok açık ve pratik bir örnek bu kez Nasname satırlarından adeta korkunç bir şekilde haykırıyor. Eski bir PKK militanı şu korkunç itirafta bulunuyor: “Eskiden ben bu soruları sormazdım, canımın, geleceğimin hiçbir değeri yoktu. Elimde keleş, manga komutanımın bize ilettiği eylem kararları ve şeklini uygulamak için hiç sorgulamadan, önderliğin emri der, gözü kapalı zıplardım. Çok infaza tanık oldum çok. O zamanlar, o infazları hak ediyorlar diye karşılıyordum, hatta ben de birinin kafasına sıktım şarjördeki kurşunu…Suçu önderliği tartışmaktı.. Önderliği kim tartışabilirdi ki? Unutamıyorum, kahretsin unutamıyorum. Şimdi iki çocuğum var, birinin adını Bager koydum, o kafasına kurşunu sıktığım yoldaşımın adıydı Bager, Amed’liydi.”

Nasname’de Cemil Demircan imzasıyla yayınlanan iç infazlarla ilgili yazıların, hem sistematize edilmesi, hem de çıkışından beri diğer Kürt örgütlerini düşman ilan edip hepsine saldırması nedeniyle Kürt toplumunda derin tahribatlar yaratmasından ötürü Öcalan ve PKK hakkında aydınlatıcı bilgiler verilmesi amacıyla kaleme alındığı belirtiliyor. Nesilden nesile kuşaktan kuşağa intikal eden bir suçlar zinciri vurgulamasının, Apo’nun mahkemeye sunduğu savunmalarında Kürt isyanlarına saldırmasını ve onları olumsuzlamasını hatırlattığı kaydediliyor. Nasname yayın koordinatörleri, “Bir yargı ve hukuk olacaksa, Öcalan’la beraber diğer lider ağabeylerin de o sanık sandalyesine oturması gerektiği” yönünde görüş bildiriyor. Bunlara ilaveten herkesin önce kendi lideri ve anlayışıyla hesaplaşması gerektiği, evinin içi batak, kir ve irin dolu iken, başkasını ele almasının ahlaki olmayacağı söyleniyor.

İnfazları kaleme alan Cemil Demircan, PKK’nın klasik “hain ya da casus ilan etme” tavrını bakın nasıl bir örnekle dile getiriyor: “PKK kendisinin Avrupa Temsilcisi olan Hüseyin Yıldırım’ı vurdurup yaralattığı zaman ben İsveç’e yeni gelmiş ve Motala’daki mülteci kampında bulunmaktaydım. Orada PKK’lı olan Lice’li bir karı kocanın çay davetini kabul ettim. Hüseyin’in vurulmasına değinerek, “Bu çok yanlış, Hüseyin çok değerli ve önemli bir insan…PKK kendi kendisini mahvetti” gibi bir tepkiyle tavırlarını açıklamak istediler. Ben de gayet sakin “Umarım bir veya iki hafta sonra yine beni çaya davet edip, bu kez Hüseyin’in hainliğini anlatmaya yeltenmezsiniz” dedim. Velhasıl yine birkaç gün sonra beni çaya davet edip “Hüseyin’in casus ve hain olduğunu nereden biliyordun” dediler. Ben de hiç tereddüt etmeden “Ben ne Hüseyin’i kişi olarak tanıyorum, ne de onun hain ya da casus olduğu hakkında bir şey duymuşumdur. Ama sizi ve yönetiminizi çok iyi biliyorum” dedim. Selamımız kelamımız kalmadı tabi ki.”

Her şey çok açık. PKK, muhaliflerini düzmece gerekçeler ve çeşitli komplolarla ortadan kaldırdıktan sonra, bunların katillerini de aynı metotlarla yok ediyor ve dosyalarını da böylece kapatıyor. Kayıp listesi o kadar uzun ki, neredeyse bir kuşağın yok olduğu görülüyor. Ne isimleri, ne resimleri, ne öyküleri, ne de mezarları var kendileri gibi. Ve işin en kötüsü de bunların akibetini sormak suç.

Helin Demir

helindem@mynet.com


Lire également